top of page

Bipolar ve İlişkili Bozukluklar

Bipolar ve İlişkili Bozukluklar

Duygudurum Bozuklukları

 

Duygudurum bozuklukları, insanlık tarihinin en eski ve en yaygın hastalıklarından biri olarak tanımlanmış olmasına rağmen, ancak son yıllarda önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaya başlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünya çapında en acil sağlık sorunlarını sıraladığı listede depresyonu dördüncü sıraya yerleştirmiştir. Yapılan araştırmalara göre, her beş kadından biri ve her on erkekten biri yaşamlarının herhangi bir döneminde depresif bozukluklar yaşamaktadır.

 

Duygudurum bozuklukları arasında yer alan bipolar bozukluk, depresif dönemlerle mani veya hipomani nöbetlerinin dönüşümlü olarak yaşandığı bir hastalıktır. Geleneksel olarak genel nüfus içindeki görülme sıklığının %1 olduğu düşünülse de, günümüzde yapılan araştırmalar bu oranı %5’e kadar yükseltmekte ve tüm depresyon vakalarının %50’sinin bipolar spektrum bozuklukları içinde değerlendirilebileceğini öne sürmektedir. Duygudurum bozuklukları, bireylerin işlevselliklerini ciddi şekilde etkileyerek sosyal ve mesleki kayıplara yol açabilmekte, özellikle genç ve ileri yaştaki erkeklerde intihar oranlarını artırmaktadır.

 

Major Depresif Bozukluk ve Bipolar Bozukluk

 

Major depresif bozukluk, en sık rastlanan duygudurum bozukluğu olup, tek bir nöbet ya da yineleyici nöbetler halinde görülebilmektedir. Tek nöbetle seyreden vakalarda hastalık süreci iki yıla kadar veya daha uzun sürebilir. Akut dönemlerin seyri çoğunlukla iyi olsa da, major depresif bozukluk yaşayan bireylerin üçte biri için hastalık yaşam boyu tekrarlayan nöbetler halinde devam edebilir ve nöbetler arasındaki dönemlerde bazı kalıntı belirtiler görülmeye devam edebilir.

 

Bipolar bozuklukta ise, en az bir hipomanik, manik ya da karma dönem yaşanması gerekmektedir. Karma dönem, depresif belirtiler ile hipomani ya da mani belirtilerinin bir arada bulunduğu dönemdir. Bipolar bozukluk hastalarının bir kısmında yalnızca manik dönemler görülse de, çoğu hastada depresyon ve mani dönemleri dönüşümlü olarak ortaya çıkmaktadır. Manik dönemlerin erkeklerde, depresif ve karma dönemlerin ise kadınlarda daha sık görüldüğü saptanmıştır.

 

Distimi ve Siklotimi

 

Majör depresif bozukluk, genellikle hafif, uzun süreli ve aralıklı seyreden distimik bozukluk zemininde gelişebilir. Benzer şekilde, bipolar bozuklukların özellikle hafif türleri, siklotimik bir altyapı üzerinde ortaya çıkmaktadır. Siklotimi, hipomani ve depresyon dönemlerinin birbirini izlediği, iki uçlu duygudurum bozukluğunun daha hafif bir formu olarak kabul edilmektedir. Bu tür eşik altı durumlar, hastaların ve ailelerinin yaşamlarını olumsuz yönde etkileyerek kişilik patolojilerine ve kişiler arası ilişki sorunlarına yol açabilir. Bu hastalara sıklıkla sınırda (borderline) kişilik bozukluğu tanısı konulmakta, ancak altta yatan duygudurum bozukluğu gözden kaçabilmektedir.

 

Tarihsel Tanımlar: Eski Yunan ve Roma

 

Duygudurum bozuklukları, tarih boyunca farklı kavramsallaştırmalara tabi tutulmuştur. Eski Yunan ve Roma dönemlerinde melankoli ve mani terimleri kullanılmış ve bu iki durumun birbirleriyle ilişkili olduğu düşünülmüştür. Hipokrat, melankoliyi “kara safra” ile ilişkilendirmiş ve belirtilerini iştahsızlık, ümitsizlik, uykusuzluk, sinirlilik ve huzursuzluk olarak tanımlamıştır. Yunan hekimleri, melankolinin Satürn gezegeninin etkisiyle dalaktan salgılanan kara safranın beyni etkilemesi sonucu ortaya çıktığını savunmuşlardır. Galen ise melankoliyi, korku, depresyon, hayattan memnun olmama ve insanlardan nefret etme hali olarak tanımlamıştır.

 

Depresyonun Çağdaş Modelleri

 

Duygudurum bozuklukları hakkındaki anlayış, tarih boyunca doğaüstü açıklamalardan bilimsel açıklamalara evrilmiştir. 20. yüzyılın sonlarına doğru geliştirilen psikolojik teoriler, depresyonun farklı yönlerini anlamak için çeşitli modeller ortaya koymuştur.

 

Saldırganlığın İçe Yönelmesi Modeli, depresyonun bireyin engellenmiş saldırganlık duygularını kendine yöneltmesiyle ortaya çıktığını savunur. Freud’un erken dönem yazıları da benzer şekilde anksiyetenin engellenmiş cinsel dürtülerin dönüşümüyle ortaya çıktığını öne sürmüştür. Modern psikanalitik görüşler bu düşünceyi büyük ölçüde terk etse de, depresyonun klinik kavramsallaştırmasında saldırganlığın içe yönelmesi modeli günümüzde hâlâ önemini korumaktadır.

 

Nesne Kaybı ve Depresyon Modeli, bireyin bağlandığı önemli bir nesneyi kaybetmesiyle depresyonun tetiklendiğini öne sürmektedir. John Bowlby’nin bağlanma teorisi, çocuklukta yaşanan erken dönem ayrılıkların ilerleyen yıllarda depresyona yatkınlık yarattığını göstermektedir.

 

Kendilik Değerinin Kaybı Modeli, depresyonun bireyin kendisini başarısız veya yetersiz hissetmesiyle ortaya çıktığını savunur. Bu model, bireyin toplumsal ve kültürel değerleriyle ilişkilidir ve egonun ulaşamadığı idealler nedeniyle kendilik değerinin zedelenmesi sonucunda depresyonun ortaya çıktığını öne sürmektedir.

 

Bilişsel Model, Aaron Beck tarafından geliştirilmiş olup, depresyonun temelinde bireyin kendisini çaresiz, değersiz ve geleceğe karşı umutsuz görmesinin yattığını savunur. Beck’in “bilişsel üçleme”si, depresyonu bireyin kendisi, çevresi ve geleceği hakkında olumsuz düşünceleri üzerinden açıklar.

 

Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli, depresyonun bireyin geçmişte yaşadığı başarısızlıklar sonucunda olaylar üzerinde kontrolünün olmadığına inanmasıyla geliştiğini öne sürmektedir. Bu model, deneysel araştırmalarla desteklenmiş olup, depresyonun pasiflik, motivasyon kaybı ve çaresizlik hissiyle ilişkili olduğunu göstermektedir.

 

Kalıtım ve Çevresel Etkiler

 

İki uçlu bozukluk ve yineleyici depresif bozuklukların ortaya çıkışında kalıtımın önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir. Depresif yatkınlık, stresle başa çıkmada yetersizlik olarak, bipolar yatkınlık ise duygudurum düzensizliği olarak tanımlanabilir. Yaşam olayları, biyolojik stres etkenleri ve sirkadiyen ritim bozuklukları duygudurum bozukluklarının tetikleyici faktörleri arasındadır.

 

Çocukluk döneminde duygudurum bozukluğu olan ebeveynlere sahip bireylerin, gelişimsel süreçte ayrılıklar, boşanmalar ve özkıyım riskiyle karşılaşma olasılığı daha yüksektir. Olumsuz yaşam olayları, özellikle depresif yatkınlığı olan bireylerde patolojik bir etki yaratma eğilimindedir.

 

Cinsiyet, Yaş ve Diğer Faktörler

 

Kadınlar, depresyon açısından daha yüksek risk taşımaktadır. Kadın beynindeki monoamin oksidaz enzim seviyelerinin yüksek olması, hormonal değişimler ve doğum sonrası depresyon riski, kadınların duygudurum bozukluklarına daha yatkın olmasına neden olabilir.

 

Tek uçlu depresyonun ortalama başlangıç yaşı 30-35 iken, bipolar bozukluk genellikle 20 yaş civarında ortaya çıkmaktadır. Maninin yaşlılıkta başlaması oldukça nadir görülmektedir. Medeni durum da risk faktörü olarak değerlendirildiğinde, bekar, boşanmış veya dul kişilerin depresyon riskinin daha yüksek olduğu görülmektedir.

 

Mevsimsel Faktörler

 

Duygudurum bozukluklarının mevsimsel özellikler gösterdiği bilinmektedir. Depresyon genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında artış gösterirken, mani yaz aylarında daha sık görülmektedir. Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu, özellikle kış aylarında görülen depresif dönemlerle karakterizedir ve genellikle ışık terapisiyle tedavi edilebilmektedir.

Yeşil Zemin

İletişim

- Adres

Suadiye Mah,Vapuryolu Sok.,No:2/1,
Tunç Apt. Kadıköy/İstanbul

- Telefon

Psikiyatrist Dr. Turan Çetin - 0530 500 97 40

Uzman Psikolog Beste Bektaş - 0534 260 23 25

bottom of page