Yetersizlik Duygusunun Kökenleri
- Suadiye Psikoterapi

- 6 gün önce
- 3 dakikada okunur

İnsanın kendini “yetersiz” hissetmesi, yalnızca bir özgüven eksikliğinin ifadesi değildir. Çoğu zaman erken dönem ilişkilerin ve içselleştirilmiş ebeveyn imgelerinin bilinçdışı etkilerini taşır. Psikodinamik kuram, bu duygunun kökeninde çocukluk döneminde yaşanan ilişki örüntülerinin, ideal benlik tasarımlarının ve bastırılmış çatışmaların rol oynadığını vurgular.
Erken Nesne İlişkileri
Bir çocuk, ebeveyninden gelen kabulün koşullu olduğunu hissettiğinde yani yalnızca “başarılı”, “uslu” ya da “yardımcı” olduğunda sevildiğinde iç dünyasında temel bir denklem kurar. “Yeterli olursam değerliyim.” Bu koşullu sevgi, bireyin özdeğerini sürekli dışsal ölçütlere bağlamasına yol açar. Yetişkinlikte bu, mükemmeliyetçilik, kronik öz-eleştiri ya da sürekli karşılaştırma davranışlarıyla kendini gösterir.
Klein’ın “iyi nesne” ve “kötü nesne” kavramları burada belirleyicidir. Çocuk sevgiyle reddedilme arasındaki salınımda ebeveyn figürünü tam olarak bütünleştiremez ve kendi benliğini de bölünmüş biçimde deneyimler. Bu içsel bölünme, “yeterli-ben” ile “yetersiz-ben” arasında bitmeyen bir çatışma yaratır.
Süperegonun Katılığı ve Suçluluk Dinamikleri
Freud’un süperego kavramı, yetersizlik duygusunun içsel baskı boyutunu anlamada temel bir çerçeve sunar. Ebeveynin aşırı eleştirel, cezalandırıcı veya mükemmeliyetçi tutumu çocuğun süperegosunu katılaştırır. Bu durumda birey, erişilmesi imkânsız standartları karşılayamadığında yoğun bir suçluluk ve utanç duygusu yaşar.
Yetersizlik hissi, aslında süperegonun “yeterince iyi olmadın” diyen iç sesiyle benliğe yönelttiği sürekli bir yargıdır. Bu yargı bilinçdışı düzeyde o kadar içselleşmiştir ki, kişi başkalarından onay alsa bile kendini asla tatmin olmuş hissetmez.
Benlik İdeali ve İdeal Benlik Arasındaki Uçurum
Freud sonrası kuramcılardan Heinz Kohut, kendilik psikolojisi çerçevesinde yetersizlik duygusunu “kendilik bütünlüğünün kırılması” olarak yorumlar.
Kohut’a göre, bir çocuk aynalanma (mirroring) ve empatik rezonans deneyimleriyle benliğini organize eder. Ebeveyn bu ihtiyacı karşılayamadığında, çocuk kendi büyüklük ve değer duygusunu sağlıklı biçimde içselleştiremez. Böylece yetişkinlikte kişi, “ideal benlik” (olmak istediği kişi) ile “gerçek benlik” (olduğu kişi) arasında derin bir uçurum hisseder. Bu uçurum, sürekli bir “eksiklik” algısı yaratır; kişi ne yaparsa yapsın “tam” hissedemez.
Utanç ve Özdeşleşme Dinamikleri
Psikodinamik bakışta yetersizlik yalnızca bir eksiklik değil, aynı zamanda utancın maskesidir. Utanç, kendiliğin “görülmekten korkan” kısmında yaşar. Çocuk, ebeveyninin utancını veya çaresizliğini gözlemleyip özdeşleştiğinde bu duyguyu içselleştirir: “Ben de yeterli değilim.”
Fairbairn’in belirttiği gibi, çocuk sevgi nesnesini kaybetmemek için olumsuz duyguyu kendine yöneltir; ebeveynin “yetersizliği”ni kendi içine alır. Bu nedenle yetişkinlikte birey, başarısızlığa değil, görülmeye yani açığa çıkmaya karşı savunma geliştirir.
Yetersizliğin Tekrarlama Zorunluluğu (Repetition Compulsion)
Freud’un “tekrarlama zorlantısı” kavramı, yetersizlik hissinin neden kronikleştiğini açıklar. Kişi, çocuklukta yaşadığı değersizlik deneyimlerini bilinçdışı biçimde yeniden sahnelemeye eğilimlidir.
Örneğin sürekli eleştiren bir partner seçmek, başarısız olacağı projelere yönelmek veya kendi potansiyelini sabote etmek bu tekrarın biçimleridir. Bu döngü, bilinçdışı bir onarım arayışıdır: “Belki bu kez yeterli olabilirim.” Ancak çoğu zaman sonuç yine aynı olur ve birey, geçmişteki yetersizlik duygusunu yeniden yaşar.
İçsel Ebeveynle Karşılaşma
Psikodinamik terapide yetersizlik duygusunun çözümü, bu içsel dinamiklerin fark edilmesiyle başlar. Terapist, danışanın içselleştirdiği cezalandırıcı süperego ile empatik ama sınırları net bir ilişki kurar. Bu, bireyin iç dünyasında yeni bir ilişki deneyimi yaratır: yargılanmadan görülmek.
Zamanla kişi, kendi içindeki “yetersiz çocuk”la temas kurar, ona bakım vermeyi ve sınır koymayı öğrenir. Böylece içsel ebeveyn figürü dönüşür ve benlik değerini dışsal başarıdan değil, içsel tutarlılıktan almayı öğrenir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) Perspektifinden Yetersizlik Duygusu
BDT, yetersizlik hissini “çarpıtılmış düşünce kalıplarının” ürünü olarak görür. Bu duygunun merkezinde genellikle şu inançlar bulunur:
“Değerli olmak için mükemmel olmalıyım.”
“Hata yaparsam herkes beni yargılar.”
“Başarırsam ancak o zaman sevilirim.”
Bu otomatik düşünceler, kişinin duygusal deneyimini biçimlendirir. Örneğin “yetersizim” düşüncesi yalnızca bir yargı değil, bedensel olarak da yoğun bir stres yanıtını tetikler. BDT’de amaç, bu inançları fark etmek, sorgulamak ve daha işlevsel alternatiflerle değiştirmektir. Terapi sürecinde danışan, “hata yaparsam değerim azalır” gibi irrasyonel şemaları kanıt temelli biçimde yeniden yapılandırır. Davranışsal deneylerle (“risk alıp hata yapma”, “geri bildirim isteme” gibi) bu yeni inançların duygusal olarak da pekişmesi sağlanır. Terapist, danışanın iç sesini fark etmesini ve onu daha şefkatli bir iç diyaloga dönüştürmesini destekler. Böylece birey, yalnızca düşüncelerini değil, kendilik algısını da yeniden şekillendirir.
Yetersizlik duygusu, basit bir özgüven meselesi değil, derin bir ilişki tarihinin yankısıdır. Çocuklukta koşullu sevgiyle, cezalandırıcı süperego ile ve empati eksikliğiyle şekillenen bu duygu, yetişkinlikte de kişinin seçimlerine, ilişkilerine ve benlik algısına yön verir.
Suadiye Psikoterapi | Bağdat Caddesi
Bağdat Caddesi’nde yer alan Suadiye Psikoterapi, alanında uzman ekibiyle danışanlarına profesyonel ruh sağlığı hizmeti sunmaktadır. Merkezimizde, Psikiyatrist Dr. Turan Çetin ve Klinik Psikolog Beste Bektaş, bilimsel temellere dayalı terapi ve danışmanlık yaklaşımlarıyla hizmet vermektedir.
Psikoterapi, psikiyatri desteği ve bütüncül ruh sağlığı çözümleri için bizimle iletişime geçebilir, güvenli bir terapi süreci için randevu alabilirsiniz.



Yorumlar